30 Aralık 2008 Salı

A Candle For Gaza!

Nasıl bir haksızlık bu? Küçücük çocuklar bir hiç uğrunda ölüyor ve biz bunu yemek yediğimiz masada izliyoruz ve ne yazıkki tek yapabildiğimiz 'yazık' demek. sayılı saatler sonra içtiğimiz içkilerin sayesinde kendimizden geçerek şarkılar söylicez. çok yakınımızda bi anne ağlayarak ağıt yakıcak. çocuğu için küçük çocuğu için. hastane demeye dilimin varamadığı yerlerde ayağı, kolu kopmuş olan çocuk vericekleri bir damla morfin olmadğı için ' beni öldürün lütfen öldürün.yalvarırım' diye bağrıcak. Acı... Umutsuzluk... Evet '''Savaş''' bu. Neden? Biri bana söyleyebilir mi neden dünyadaki çocuklar bedeli ödemek zorunda? 

Can anyone tell me why

The children of the world

Have to pay the price 

22 Aralık 2008 Pazartesi

Damla çikolatalarım

Aman Tanrım nasıl bir beceridir , nasıl bir aşk , nasıl bir şevk , nasıl bir sevgidir bu. Acayip zevk alıyorum ben yemek için bişey yaparken , işte bu yüzden harika oluyor zaten. Egom kabarıyor şuanda ama haksız bi kabarma değil bu. O estetik anlayışı... Adeta sanat eseri yaratıyorum. Hindistan cevizi kokusu... Damla çikolatalar... Kakaolu sütle ıslatılmış kek... Yumuşacık krema... Hmmm mükemmel. Evet sevgi ve isteğimin ürünü...

17 Aralık 2008 Çarşamba

Kiel vi fartas?-Bone, dankon. Kaj vi?

Boşluktan mıdır nedir bir dil öğrenme isteyidir almış başını gidiyor. hoş zaten dil öğrencisi olarak pek anormal bi durum değil bu ama seçilen diller biraz acaip geliyor sanki kulağa. Esperanto dili. Esperantoca. ilk duyduğumda 'o ne lan uyduruk bi isim' gibi bi tepki verdim ki hakkaten uydurukmuş kendileri.  1880lerde Polonyalı canı sıkılmış bir doktor bey 'hadi dil yapıyım' demiş ve bunu yapmış. pek te kabul edilmiş hani. Küçükken bende öyle sallama diller yapardım kendime aman kimse anlamasın bi ben biliyim falan diye. hoş tanıdığım birçok insan yapmıştır bunu ama bunu yapan amca bey ne hikmetse bizden daha şanslıymış ve kabul ettirmiş dilini. herneyse bu amca bir yana ( yattığı yer nur olsun) bu dili birbçuk milyon kişiye konuşturmuş. evet evet dünyada. ne kadar az dimi.evet az. işte bu yüzden öğrenmek istiyorum. egomu desem ne desem bilmiyorum ama öğrenicem ve günün birinde bunu bilen bi insan çıkarsa karşıma bırakmıcam kendisini. onunda beni bırakıağını sanmıyorum zaten. mutl mesut yaşarız. tamam bu bitti bir tane daha var. Osmanlıca. Bugün başladım kursa. efendim bunun merakıda nerden geliyor. şurdan geliyor. Sıcak isimli bir arkadaşım varidi ilk okulda bana hırs ı tanıştıran ve acayip sinir olduğum bir insancık. bunun annesi tarih öğretmeniydi ve onu elinde osmanlıca kitap okurken görürdüm hep. ilk burdan başladı işte. sonra bu benim kültürüm dedim. öğrenmem gerekir diye düşündüm. nitekim fırsat karşıma çıktı ve öğreniyorum. mutluyum. evet mutluyum çünkü değer verdiğim şeyler var. benim hedeflerim var. mutsuz olmak istemiyorum. hadi bakalım kolay gelsin.)

12 Aralık 2008 Cuma

hayır.
hayır sakın!
güvene bile güvenme. 
Sakın!!!

8 Aralık 2008 Pazartesi

Lady Starlight

- aa bak Kastor ve Polluks. Gördün mü?
* hayır ne tarafta?
- bak bak perseus un yanında.
* uydurma bakayım perseus güney yarım kürede.
- ama ben şeyyyy. tamam. şaka yaptım aslında. 
* ahhh tamam şimdi sen dinle bakalım.
- elbette..
* pleiadaes var orda. yanında orion. biliyomusun onların hikayesini sen?
- hayır.
* pleiades atlas'ın kızlarının adı. orion bu kızlara bir rahat vermiyor.
(ay bide artemis'i seviyor falan deriz.) neyse.. Zeus bu kızlara acıdı ve..
- kesin onlarada asıldı dimi?
* hayır bilemedin .) onları gökyüzüne yıldız olarak yolladı ama..
- orion hala rahat vermiyor öyle ki hala yanlarında..
* evet doğru bildin .)
- çok güzeller....
* sende öylesin...

-...

I see the stars, theyre miles and miles away
Like our love,
On one of these lonely winter nights(*)

(*) Scorpions -Lady Starlight 
                                                                from: Epigonion, to: Yossi
  

- Olmaz olsun böyle gün!
_Shhht! deme öyle günah
- Bana değil günah falan. Olmaz olsun !!
_Kansız ibadet olmaz..
-....

30 Kasım 2008 Pazar

man in the french inn


Fransız evlerinin kasvetinin altında yanan yüzlerce mum düşün. napıyorsun? neyin anlamı o? ne arıyorsun ki sen? saturnus çalıyormuş bide son ses. yalnızmışsın. bi kaç nesneden medet ummuşsun. 2 dakika mutlu olmuşsun. üzüntüyle gelen mutluluk. acının sana verdiği.. ruhlar alemine geçmek için soyunmuşsun. sanki çıplaklık yalınlığın, temizliğin simgesi. öyle hayal ediyorsun. lucid le avutulmşsun. üzülmek için sebebin yok. ama gerçekçi tavırların güldürüyor. eğlence sebebim. çığlık atabilirsin. neden bu kadar kasvet? uyu hadi uyanınca geçer. git oyun oyna. etrafın beyinli oyuncaklarla dolu. merak etmene gerek yok seninle oynayan da var. eline alıp mumun yanmış sıvı kısmını üstüne dök sonra git. gidebildiğin yere kadar git. durup geri geliceksin. acın geçicek. artık git.

29 Kasım 2008 Cumartesi

Myth

happy birthday to Myth happy birthday to Myth happy birthday dear Mitsi i only love u so much.
göt oynatan kuş gibi kırıtma.!

26 Kasım 2008 Çarşamba

yağmur yağarken öküzleme denize dalma ve çırpınma isteği.
her gördüğü insanımsı hayvanlara kusma gereksinimi.
kusamayınca ele alınan ufak bi kalemle hepsinin gözlerini oyma isteği.
kusmak. kahve içmek. kusmak.kusmak. hepsine herşeye.

18 Kasım 2008 Salı

olumsuzluk cenneti.

hava bugün güneşli değildi. mavi gökyüzündeki beyaz pamuklar yoktu. zaten gökyüzü mavi değil grimsi bi renkti. etraf hiç te aydınlık değildi. kuşlar da ötmüyordu. böcek möcekte yoktu. hatta mekanımızdan ayrılmayan sinekcikler bile yoktu. sonraaaa kimse dondurma yemiyordu bugün. askılı bluz giyen falanda yoktu. kimse de öyle ilkbahar neşesiymiş sevinciymiş yoktu. zaten ilkbaharda değildik ki.....

16 Kasım 2008 Pazar

life's no ordeal


karışan kelimeler, karıncalanmış bir beyin.. konuşan ama ne dediği anlaşılmayan gereksiz insan toplulukları... başım dönüyor, yürürken yanımdaki duvarlardan destek almak zorunda kalıyorum.düşmemek için zor tutuyorum kendimi... sonra kelimeler düzenlenmeye başlıyor,karıncalar birer birer terkediyor beynimi. insanlar kesmeye başlıyolar seslerini... destek almayı bırakıyorum. herşey düzeliyor ve hiçbişey olmamış gibi devam ediyorum. sadece bu kadar. hiçbişey olmamış gibi. hiçbişey olmamış...

from dehumanizm to arms production, for the benefit of the nation or its destruction, power is power the law of the land,
Those Living for Death Will Die by Their Own Hand!!!

13 Kasım 2008 Perşembe

çalışan biri.

epigonion çalışıyor. çok çalışıyor.
ders çalışyor,scorpions dinliyor.
past perfect continuos..scorpions.
tiramisu.kahve( 15i bi arada). scorpions.
su.hazır çorba.scorpions..
azcık annesini özledi.scorpions..
yumuşak şeyleri okşamak istiyor(mitsi). scorpions.
bartla didişiyor.scorpions.
gece yarısı uyandırılıyor.scorpions.
sinerji.tabu. scrabble. scorpions.
kafka,coelho.scorpions.
garip.scorpions....

When the Smoke is Going Down

7 Kasım 2008 Cuma

7 kasım 2008 cuma

kadıköy ve modanın her bir köşesi bir güzel gezildi. masa tenisi oynandı ve bilardo oynanmaya çalışıp güzel insancıklar delirtildi. üzüldüm aslında ben onlara yeni öğrenmeyi deniyorum o güzel insancıklarda ' tamam hadi bunuda sen at' diyip duruyorlar. kıyamıyolarda amaaaa ama ben çok hevesle istemiştim oynamak:( belki de başarabilirim birgün. o güzel insanlardan biriyle - ki ben ona my life diyorum- şımarık şımarık masa tenisi oynadık. bale, masa tenisi, artistik cimnastik hareketlerimizlede göz kamaştırıyorduk. sonra rüzgar çıktı, hava karardı, aybaba gözüktü , kurtinsanlar türemeye başladılar. ardından biberr in önünden inerken garip bişey oldu. kısa sürdü ama bitti hemen. neyse önemi yok sanırım. yada olmamalı. evet yok.... 10 saniyede 3 adet ana cadde kaktüscüğümle elele kolkola şarkılar söylenerek geçildi(laylaylomm) sonra dolmuşa binildi ve derin bir doom haline gömülündü. garip dimi güzel bi günün ardından... ardından evde gözlüklü adamın epigonion özel yemeği yanında salata ve yanında pilav yapmış olduğu görülünce mutlu olundu ama o lanet olası tamirat zamazingosu bitmediği için derin bir dağınıklık ve bıkkınlık hali evin her köşesine işlemiş, yaşlanmış umutsuz bir dedecik gibi somurtuyorudu biraz kızgınca. neyse deriiiiiiin bir uyku haline bürünüldü fakat uyumucam da uyumucam gibi israrlı bir ruh hali çıktı ve iç çatışmalar başladı. ona karşılık ilham perisi geldi ve 'uyuma yazıcakların var' dedi ve şunları yazmama vesile oldu. kaktüs*üm , bart*ım.. . onlar güzel insanlar.. onlar benim birtanecikerim... onlar bir arkadaşın nasıl olduğunu gösteren kişiler... onlar cesur insanlar... onlar..... onla....onl...on....o..... onları çok seviyorum ben.. ama bilardo oynamaya devam edicem üzgünüm:D

6 Kasım 2008 Perşembe

orası yol. yanında, yeşilleklere ağaçların yanına gitmenin uygun olmadığını ifade eden tel parçacıkları var. o tel parçacıklarının önünde ise iki kedi var. birisi sonbahar, birisi kış... evet fotoğraf sadece o anı almış. şuanda biri yiyor diğeri bakıyor diye düşünüyor insan dimi? ama öyle değil. 'fotoğraflarda yalan söyler çünkü zaman durmaz' o kıtır mama diye adlandırdığım petshoplarda satılan evcil hayvanlara yönelik olan berbat kokulu ( ki insanların cips dedikleri şey neyse bu da onun gibi bişey) yicek mitsi'nin. evden çıkarken anneme mitsinin mamasını sokaktaki hayavanlara vericeğimi söyledim o da vermememi başka maması olmadığını söylemişti. verdim tabii. herneyse sonbahar isimli kediş mamayı yedikten sonra biraz diğer kediyede bırakıyor ve gidiyor. kalan mamayı kar beyazlığındaki kış ismini verdiğim kedi yiyor ve o da gidiyor. bidaha karşılaştılar mı bilmiyorum ama eminim bu olaydan sonra kendimden utandım.o bir hayvan. ben bir insanım. acaba dedim acaba ben onun yaptığını yapar mıydım. eğer şimdiye dek yapmadıysam şimdiden sonra yapmayı dilerim. bana bu fikirleri kazandırdığınız için size teşekkür ediyorum sevgili kedicikler. insanlardan daha insaflısınız. bazen derin bir yeis duysamda sanırım sizden daha öğrenicek çok şeyim var. ve son olarak zeki olduğunuz kadar şekersinizde:) umarım karşılaşırız yine..

5 Kasım 2008 Çarşamba

Beyoğlu

caddedeyim kocaman insan dolu bir cadde.
bir koşuyor bir yürüyor bir uyuyorum.
bide o karmaşadaki insanlara bakıyorum
ne de şanslıyım ben
ne de cesurum ben
acıyorum sizlere!
ben olamıyacak kadar korkaksınız
bense özgürüm..
özgürlükten bahsettiğiniz dünyada tek özgür olan benim.
hayal kırıklığım yok.
mutluyum.
mihrak ım bazen gözünüzde.
benim sizin gibi mevhumlarım yok korkaklar.
ben yaşıyorum!
şükürler olsun O'na yaşıyorum.

Are you there?!

öylesine dengesiz hislerim varki anlam veremiyorum bi türlü. bir gün önce sinir olduğum insana bugün sarılıp öperek boğmak istiyorum ama yarın yine boğmak isticem. biliyorum. hep böyle oluyo durmandan değişiyo. napmalıyım ben ya herşey benim istediğim gibi olmak zorunda mı??! çok mu bencilim? neden sabit kalamıyorum. neden bu kadar maymun iştahlıyım ben yahu bi türlü anlam veremiyorum. ama sarılmak istiyorum bazen. şımarmak şımarmak şımarmak istiyorum. elime arp alıp çalmak istiyorum bide. bide şey var ' i wanna swim in sky'. çok şey istiyorum ben. hangisi olucak hangisini yapabilicem. çok mu kalp kırıyorum acaba? hayır aslında mitsi gibiyim ben evet mitsi'ye benziyorum. ne istersem onu yapmaya çalışıyorum. işime gelirse farklı gelmezse farklı.yeşil bakıyorum bide herşeye . bakalım ya devam etsin ne olursa artık. ama en çook ta jüpitere gitmek istiyorum ben evet eminim buna. uzaya çıkan ilk türk. hayır öyle deil uzaya çıkan ilk türk kadın. buda tam olmadı şöyle olmalı ; jüpitere giden ilk insan ki bu bir türk ve kadın. sanırım oldu. bunu yapmak istiyorum ordanda bağırmalıyım :

Are you there?
the wonderful to know all like ghosts all the ghosts freak my selfish out. my mind is happy. need to learn to let it go. i know you'd do no harm to me.!