31 Ocak 2009 Cumartesi

... and the great cold death of the earth

O kahve içip kitabını okumak için bir kafeye gitmeyi tercih etmişti bu sabah. Ardından arkadaşı gelecekti yanına. Kahvesini aldı. Deliliğe övgüler yağdıran kitabını gülücüklerle okudu. Sonra arkadaşı geldi, bir kahve daha söyledi kendine. Özlemişlerdi belli ki birbirlerini arkadaşıyla. Güzel bir sohbete daldılar. O ve arkadaşı gülerken gülerken onun telefonu çalmaya başladı. Mutlullukla açtı o. ‘ efendim?’ gülücüğü aniden soldu. Arkadaşı da tedirgin olmaya başlıyordu. O donmuş gibiydi. Arkadaşının seslenmesine hiçbir yanıt vermedi. Telefon yerdeydi. Paramparçaydı... o ise hiç haraket etmeden duruyordu. Sonra sessizce kalktı ve bir o kadar sessiz adımlarla fakat hızlıca terketti bulunduğu mekanı. Koşmaya başladı. Ne yağan yağmuru hissediyor ne de çakan şimşeği duyuyordu. İnsanları sanki hiçbirisi yokmuş gibi delip geçiyordu koştuğu caddede... binaya ulaştı. Koşarak yukarı çıktı. Herkes ağlıyordu kapıda. ‘ en son senin adını söyledi.’ Dediler ona. İçeri girdi. Diğeri şuanda yaşıyordu. O kendini yatağa attı. Diğerine sarıldı. Delicesine titriyordu... ama soğuktan değildi bu titreme... saçını okşadı diğeri nin. yumuşacık saçlarını... küçücük bir soğukluk hissetti bedeninde. Yanına baktı. Koca makinalar diğerinin gittiğini gösteriyordu. O, diğerine son kez sarıldığını biliyordu. Dudaklarıyla diğerinin dudaklarını ıslattı. Birden diğeri gözlerini sonuna kadar açtı. O irkildi , arkaya doğru zıpladı. Öteki ise gülümsedi.... kapı açıldı bir sürü insan içeri doluştu. O donmuş kalmıştı. Öteki ise gözlerini kapamış , ifadesiz bir şekilde soğumaya başlamıştı...


Artık o’nun hayatında öteki; yani küçük vaşağı yoktu. Hiçbir zaman da olmayacaktı....

Hiç yorum yok: